21 Mayıs 2018 Pazartesi

Sırt Çantalı Gezginlikten T.C. Sidney Başkonsolosluğu'na!

Toplanın gençler size sırt çantalı gezginlikten T.C. Sidney Başkonsolosluğu memuru oluşuma uzanan hikayemi anlatıcam!
Bir kaç kısım sıkıcı gelebilir; ama her şey o kadar birbirine bağlanıyor ki bakkaldan sakız almaya gittim demişsem bile kesin bakkal amcanın geldiğim noktaya bir katkısı olduğu içindir.
Öyleyse başlıyorum:
Her şey 17 yaşımda, okuduğum anadolu lisesinde Comenius projeleriyle tanışmamla başladı. Önce herkesi bizim okulda ağırladık, sonra da Polonya'da Grudziadz'daki liseye biz misafir olmaya gittik. Ben orada arkadaşlarımla daha reşit bile olmadan sokaklarda kaybolarak gezmeyi, ev sahibimin babasıyla oturup likör içip tarzanca anlaşmayı, ilk defa farklı bir kültüre tanık olmayı o kadar sevdim ki ne yaptım ettim, anlaşmadaki ikinci ülke olan İtalya'ya da kendimi gönderttim. Ve bu şekilde benim İtalya'ya olan hayranlığım başladı.
Üniversite üçüncü sınıfa kadar tam bir inek havasında sadece not peşinde koşarken Work and Travel programıyla tanıştım. Ama Comenius'tur falan o maceralarımı öyle unutmuşum ki Erasmus falan gibi şeyleri aklımdan bile geçirmiyordum nedense. Önce bir şirketle anlaşma yaptım, sonra da anlaştığım şirketle bir kez daha anlaşarak kendimi işe aldırdım ve program parasını daha gitmeden çalışarak ödemeye başladım. İşi de öyle bir öğrendim ki kendim dahil herkesin vize başvurularını ben yapıyordum. Neyse, yaz geldi çattı ben Texas San Antonio'daki programıma başladım. Her bir köşesine bayıldığım, daha sonra da herkese tavsiye etmiş olduğum bir yerdir San Antonio. Jw Otellerinde çalıştım bir de, hem o anda hem de sonrasında o kadar faydası oldu ki orada öğrendiğim her şeyin.. Sonra ben tuttum elemanın birine aşık oldum. Başta ne kadar "yaz aşkı" modunda takılsam da o şekilde devam edemedi ve benim Türkiye'ye dönmemle uzun mesafe ilişkimiz başlamış oldu.
Üniversite 4. sınıfım boyunca bir yandan hiç bir dersten kalmamaya çalışıp formasyon alırken bir yandan da deli gibi burs falan ne varsa biriktiriyordum çünkü benim çocuk ülkesinden Türkiye'ye gelecek o yaz. Bu arada da yurtdışı eğitim fuarları falan yapılıyor. Bir tanesine bölümden arkadaş ben para biriktiriyorum diye beni de çağırdı günübirlik çalışayım diye; şansıma görevli olacağım yer de Work and Travel.. Bana programı anlatmayı teklif ettiler, bense "ohoo vizelerini bile yaptım ben bunların" modundayım gayet. Bıraktılar kendi halime ama gözlemliyorlar da bir yandan.. Ben gelene gidene deli gibi wat anlatmaya başladım falan derken performansımı beğenmiş olacaklar ki çıkışta numaram falan alındı, dediler "sen baya biliyorsun iletişimde kalalım".
Sonra ne oldu biliyor musunuz? O gelecek falan diye para biriktirdiğim adam kendince vazgeçti, bana söylemek de yemedi, ortadan kayboldu. Aylarca haberini alamadım. Üzülüyorum, ağlıyorum vs ama kendine "mahvoldu kızcağız" dedirtecek biri de değilim, tesadüfen Facebook ana sayfamda çıkan bir Erasmus+ projesine başvurdum; İtalya'da bir de, ben de hayranıyım malum, olur mu olur lan falan diyorum. O arada ben okul bitince salak gibi Ankara'dan da İstanbul'a taşındım ama nasıl pişmanım nasııl.. Derken projeye başvurum kabul edildi, bir anda kendimi Sordevolo, İtalya'da buldum! Bu da Erasmus+ camiasına girişim olmuş oldu.
Ben projeleri öğrendim ya, ne bulsam başvuruyorum. Bir de çok sevdim, konular hakkında konuşmayı, diğer kültürlerin durumunu öğrenmeyi falan da çok istiyordum; yani amaç gezmek değil sadece. Yine aynı arkadaşım (Sevgişim sana öpücükler) beni Bodrum'da olacak bir projeye çağırdı. Deniz kenarında, çadır konaklamalı falan nasıl keyifli.. Orada Türk ekibinde Rıdvan diye bir çocukla tanıştık. Baya muhabbetimiz oldu, Facebook'tan ekleştik falan ama onun erken ayrılması gerekti projeden. Neyse biz projeyi yaptık falan ben üstüne bir Sırbistan'a gittim iyice kurdu oldum bu işlerin.
İstanbul'a dönüp de yakın zamanda katılacak proje kalmayınca fark ettim ki ben Ankara'ya geri dönemiyorum çünkü hiç bir sebebim yok. "Niye geldim ki ben?" diye diye ağlayıp duruyorum sürekli. Ankara'da yüksek lisansa başvurdum ama o kadar aslında istemiyordum ki yüksek lisans yapmayı, karşımdaki kimseyi de inandıramadım. Bir gün İstanbul'da evde salya sümük ağlarken (bakın bu ağlama şekli çok önemli çünkü mucize hep burda gerçekleşiyor) telefonum çaldı. Yurtdışı eğitim fuarında birlikte çalıştığım kişi arayıp "Ankara'da wat danışmanına ihtiyaç var, sen de Ankara'dasın zaten (hiç yoo demedim ödsjbds) istersen bir konuşalım. Bir yerde başlamadıysan gel bizde başla." dedi. Ben bir yandan burnumu çekiyorum bir yandan da teklife maymun misali atlamamak için kendimi zor tutuyorum. Neticede ben Ankara'da wat danışmanı olarak işe başladım.
Danışmanlığım döneminde hem şirketten, hem de öğrencilerimden o kadar çok şey öğrendim ki kimsenin hakkını ödeyemem. En çok da iş arkadaşım Ece, sağolsun öğretmedik program bırakmadı. Ben öğrencilere de sürekli Amerika anlatmaktan iyice hasretinden yanmış bir vaziyetteyim ama Ece sürekli beni Avustralya'daki Work and Holiday programına ittirip duruyor. Kendisi de bir süreliğine yaptı programı ve çok sevmiş; "tam sana göre" diyor sürekli. Ben yine de inatla gidip Amerika vizesine başvurdum, inanılmaz kararlıyım o yazı Texas'ta geçirmeye. Bir de dünya kadar öğrencimin 1i hariç hepsine vize aldırmışım, gururumdan geçilmiyor. Gelin görün ki o işler öyle olmuyormuş. 1 değil tam 2 kez üst üste reddetti beni insafsızlar. Yine de yıkmalarına izin vermeden, soluk bile almadan Avustralya Work and Holiday vizesine başvurdum. İşten ayrıldım, çünkü "Avustralya ya olacak ya olacak, başka yolu yok" diyorum. Nitekim oldu da. Yaz başında başvurduğum vizemi yaz sonunda elime aldım. O arada da bir Bulgaristan, 2 Romanya olmak üzere 3 projeye gittim. Sonra da kendimi attım yollara.
Avustralya maceram en kolayı olmasa da çok güzel geçti. Benim dönemimde 2. yıl hakkı da verildi ama yazdığım blogda falan her yerde "kalmak istemiyorum ki yeaa 1 yıl yeter" diyip duruyordum. Yalan değil, öyle de düşünüyordum. Ta ki bir gün Melbourne'e gidip şehire aşık olana ve Avustralya'yı aslında çok sevdiğimi anlayana kadar.. Melbourne'den Sydney'e giden gece treninin içinde çevremdeki insanların cık cıklamasına bakmadan höykürerek ağlıyor ve eski ev arkadaşım Hicran'a "ben dönmek istemiyoooğm" böğürtülerimle durumu anlatıyordum. O anda Bodrum'daki projede tanıştığım Rıdvan bana Facebook üzerinden mesaj attı. Mesajda bir link vardı. "Ulan virüs falan mı acaba?" modundayım çünkü uzun zamandır muhabbetimiz yok denecek kadar azdı. Yine de dayanamadım, tıklayıverdim. Sidney'deki Türk konsolosluğunun memur aradığına dair ve sınavların da benim Sidney'de olduğum tarihlerde olduğunu söyleyen bir ilan! O kadar şok halindeyim ki çocuğa "Seni bana Allah mı gönderdi?" falan modunda şeyler yazıyorum sdjhdfl. Neyse ben başvurumu yaptım. O arada o kadar tuhaf mucizecikler oldu ki.. Mesela diplomamın orijinalini istediler, yanımda yok; ama ablam Türkiye'de nişan yapmaya karar verdi ve ben 10 günlüğüne oraya giderek diplomamı da almış oldum. Her şey olması gerektiği gibi oluyor falan..
Sınavlara girdim. Kafam karışık çünkü işi çok istiyorum ama aslında Asya'yı da gezmek istiyorum. İş olsun ama keşke hemen başlamasam modundayım böyle. Bana demesinler mi 6 ay güvenlik soruşturması var diye! Göbek atmadığım kaldı o odada... Önce Avustralya'nın geri kalanını; sonra Endonezya, Singapur, Malezya ve Tayland'ı; en son da İtalya ve Almanya'yı gezip Türkiye'de bol bol hasret giderdim. Mart gibi de haber geldi, kabul edilmişim!
Vize alımı vs derken Sidney'e dönüp işime başlayalı 1 hafta oldu. Olmak istediğim yerde, yapmak istediğim işimi yapıyorum. Yolda tanıştığım herkesin irili ufaklı faydaları oldu ama buraya yalnızca en gözle görülenleri yazabildim. Paragraflar dolusu yazı yazdım biliyorum, ama sözün özü gezmek, görmek, keşfetmek, tanımak ve değer vermek size ancak daha fazlasını katıyor. Ben hayatımdaki tek bir insanın bile eksikliğini hayal edemiyorum şu an. İyi ki gezmişim, iyi ki tanımışım ve iyi ki değer vermişim. Hiç bir fırsatı kaçırmayın ve üşengeçlik edip ya da "bana çıkmaz zaten" diyip hiç bir şeyden vazgeçmeyin.
Çünkü yol açık, yola çık.

24 Ocak 2018 Çarşamba

Work and Holiday Avustralya! 12. Ay ve Yolculuk (East Coast)

Çoook uzun zaman sonra karşınızdayım!! 

Evet gerçekten uzun ve bunun için tek bahanem seyahat ediyor oluşum.. Bence geçerli!

Ama sonunda yazıyorum ve her şeyi anlatmaya hazırım! 

Öyleyse bu yazıda Avustralya'daki son 1 ayımın nasıl geçtiğine ve programı nasıl bitirdiğime bakalım!

Öncelikle nasıl seyahat ettim?

Bir önceki yazımda Melbourne'e trenle gittiğimi yazmıştım. Bu bilet Discovery Pass isimli ve belli süreler içinde sınırsız kullanılıyor. Yalnızca belli yerlere gidiyor ama ilk etapta benim için bu yeterliydi.

Rotayı şöyle göstereyim:


Süreyi de 15 gün, 1 ay, 3 ay ve 6 ay şeklinde siz seçiyorsunuz. Ben Melbourne'den sonra Türkiye'ye gittiğim için 3 aylık aldım. Arka arkaya gidebilseydim 1 aylık pass gayet yeterli olurdu.

NSW rotasıyla Brisbane'e kadar gittim. Bu Byron Bay'e kadar tren, sonrasında ise yine NSW linkine dahil olan otobüslerle oldu. Gayet rahatlar ve çoğu zaman bomboş oluyor. Hatta tüm otobüste yol arkadaşımla yalnızca ikimizin olduğu ve şoförle gayet eğlenceli bir yolculuk yaptığımız şöyle bir anımız vardır:
 



Brisbane'den Cairns'e kadar ise Premier isimli yalnızca tek yön giden hop on hop off otobüsle devam ettik. Bu tarz paketi olan bir de Greyhound var ama o 100 Aud daha fazla. Premier'i gayet beğendik biz, o yüzden daha fazla para vermenin çok gerekli olduğunu düşünmüyorum. 
Bunların fiyatlarını yazmıyorum çünkü muhtemelen siz yaptığınız zaman farklı fiyatlar olacak. Sadece aklınızda bulunsun ve kontrol edin :)

Nerelerde kaldım?

Tam bir liste vereceğim şimdi ve hepsini değerlendireceğim. Karar sizin :)

Byron Bay - Byron Bay YHA 

Burada yanılmıyorsam 3 gün kaldık. Sonrasında malesef dolu olduğu için başka yere geçmemiz gerekti. Havuzlu, açık mutfaklı sevimli bir yer. Bir de YHA hostellerin toplu alım gibi bir şeyi varmış, günlüğü 20 aud'ye geliyormuş. Bir bakın derim.

Byron Bay - Nomads

Bir iki dolar fazla olabilir ama ben gitsem yine burada kalırım! Sahile daha yakın, havuzlu, jakuzili, bahçesinde oturmak çok keyifli, asansörlü ve odalar tertemiz!

Coolangatta - Coolangatta Sands Hotel

Gitmeyin. Komple oraya gitmeyin hatta ama buna sonra değineceğim. Bu hostel gerçekten kötüydü ve resepsiyondakiler hiç bir şikayetimi takmadı (ki çok fazla şikayet etmemeye çalışırım çünkü hostel sonuçta).

Surfers Paradise - Bunk Surfers Paradise

Burası da yine jakuzili gayet tatlı bir yerdi. Yataklar dolap gibi bölmelerle kapatıldığı için birinin yüzüne baka baka uyumak zorunda kalmıyorsunuz.

Brisbane - Brisbane City YHA

Manzarası çok hoş ama mutfak falan farklı binada olduğu için işinizi biraz zorlaştırıyor. Direk merkezde değil. Çok fazla fiyat farkı olmazsa başka bir yerde de kalınabilir.

Noosa - Nomads

Burada aldığımız turdan dolayı ücrete dahil kaldık; yani ekstra ödemedik. Sevimli, hippie kampı tarzı bir yer. Barı olması bir avantaj.

Fraser Island - Tur konaklaması

Fraser Island'a turla gittiğimiz için onların ayarladığı şekilde konaklama yaptık. 2 seçenek varmış ama bize söylemedikleri için direk hostel odası tarzı bir odada kaldık. Geri kalanlar çadırlarda kaldılar. O da güzel görünüyordu ama ben yine de odayı tercih ederim.

1770 - Southern Cross Backpackers

Dünyanın en tatlı bahçesi burada olabilir! Hostelin sahibi de sık sık etrafta dolaşıp gezginlerle muhabbet ediyor. Çok güzel bir ortam!

Airlie Beach - X Base Hostel

Laguna yakın olduğu için gayet güzel ve 2 ayrı barı var. Direk merkezde. Odalar da çok temiz.

Whitsundays - Tur Teknesi

Burada teknede yatıyorsunuz direk. Fena değil. 

Magnetic Island - Base Magnetic Island

Direk deniz kenarında bir hostel ve bina şeklinde değil bungalov gibi. Odalar temiz ama tuvaletler dışarıda. Yine de güzel bir ortam ve barı da var.

Cairns - Reef  Backpackers

Tüm havuzlu hostellerden sonra ilk defa yeniden havuzsuz hostelde kalmaya başladık. Ancak bu hostel hem ucuz, hem interneti Avustralya'nın geneline göre oldukça hızlı, odaları da temiz. Aslında burada kalmaya devam etmem gerekirdi ama Gilligans tecrübesi daha ağır bastı :)

Cairns - Gilligan's Backpackers Hotel & Resort

Yer bulabildiğimde gezimin sonuna kadar burada kaldım. Odaları falan güzel ama Gilligans'ın asıl olayı giriş katındaki barı. Daha önceki Cairns yazımda da bahsetmiştim buradan. Hala bar oyunları falan derken canlı tutulan bir yer :)

Pekii ne yedim ne içtim?

Yol arkadaşımla sadece ikimizken her sabah sağlıklı kahvaltılar hazırlayıp, çoğu akşam yemeğine de hamburger falan gibi şeyler yaptık (Kanguru burger favorimizdi). Yiyecek kısmı en çok para harcatan şeylerden biri olduğu için ben daha dikkatli olmaya çalışsam da yol arkadaşım rahatından pek taviz vermedi malesef. Sonra daha büyük bir grup haline geldiğimizde direk dışarıda yemeye dönüştü her şey. 

İçme konusunda ise Fraser Island'dan Cairns'deki son günümüze kadar istisnasız her akşam sarhoş gezdik. En çok buna param gitti sanırım.

Bir kaç fotoğrafla da destekleyelim; bunlar sağlıklı kahvaltılarımızın bazıları:











Ve tabi ki bir kaç eğlenceli akşam :)





Peki nasıl yerlerdi bunlar Kafka? Neler yaptın?

Öncelikle Byron Bay kesinlikle gidilmesi gereken bir yer! Minik, sevimli bir hippie kasabası dersem gayet uygun bir tanım olur bence. Her yerde sörfçüler var ve çoğu insan yalınayak geziyor; ben bile denedim! Bir tepedeki deniz feneri görmeye değer. Belli saatlerde en tepesine çıkıp panaromik manzara da görebiliyorsunuz. Üstelik ücretsiz! 











Yolda da bir çok hayvanla kendi doğasında karşılaştık. Burayla ilgili en sevdiğin şey sanırım bu :)







İkinci durağımız: Coolangatta!

Buraya yolda tanıştığımız çok genç bir arkadaşın tavsiyesi üzerine geldik. İnanmayın böyle şeylere arkadaşlar, rotanızdan şaşmayın. Sahili dışında hiç bir şeyi yoktu ve toplamda 2 hostel vardı. Bizim kaldığımızdan bahsettim zaten. Listenizdeyse bile çıkarın.



Surfers Paradise

Burası da yine sahil kasabası tarzı bir yer ancak daha hareketli ve daha şehir görünümlü. Yol arkadaşım gece içmelerine gitmek istemediği için gece mekanlarını çok bilmesem de kumarhanenin yerini iyi biliyorum :) İlk küçük para katlamayı burada gerçekleştirdik. Çok da zorlamadık ama tabi ki :)









Brisbane

Brisbane'de ben hala daha fazla kalsaydık daha çok eğlenebileceğimizi düşünürüm. Bir Sydney, Melbourne vs olmasa da bence bir Cairns olabilirdi. Ancak yol arkadaşımla ufak çatışmalarımız başladığı için burada çok keyif alamadık. Yine de bir kaç güzellik göstereyim:











Bu da o modumda beni mutlu eden tanımadığım bir insanın jesti :)



Noosa

Burası yalnızca Fraser Island'a gitmeden önceki ve sonraki bir durak olsa da güzel bir yer. Fraser Island'dan döndükten sonra sahil yürüyüşünü gerçekleştirdik. 







Fraser Island

Bu tamamen yolculuğun dönüm noktasıydı! İlk gün gerçekten bıkkın ve kötü bir moddaydım yol arkadaşımdan dolayı. Ama sonrasında inanılmaz eğlenceli araba grubumla (Car 3) ve tanıştığım yeni insanlarla inanılmaz keyif aldım. Hem parti, hem de gezilip görülmesi gereken yer açısından en iyi yer burasıydı. Lake Mckenzie, elli creek, shipwreck ve daha bir çok güzel nokta.. Toplam 3 günde kaldık ve 4x4 arabalarla gezdik her yeri. Bu araba keyfi ise hepsinden farklıydı çünkü biz kullanıyorduk. Kesinlikle yapılması gereken bir tur olduğunu düşünüyorum.



















1770

Burası sörf yapmak istiyorsanız öğrenebileceğiniz en ucuz yer: saati 17 aud! Ama biz buraya mini chopper tecrübesi için geldi. Zaten motor kullanıyorsanız çok ilginizi çekmeyebilir, ama benim gibi ilk defa kullanacaksanız, keyifli diyebilirim :)



Airlie Beach

Burası da yine Whitsundays öncesi ve sonrası durağıydı. Ama burayı normal bir şehir gibi sevdim. Lagunda güneşlendik, akşamları hep beraber barlara gittik, hostelin kendi barında gündüzden başladık içmeye vs.. En keyifli geçen zamanlardandı. En çok backpacker burada gördüm sanırım; malum Whitsundays durağı :)



Whitsundays

Teknemiz parti teknesi olmasa da gayet güzel içip eğlendiğimiz, mükemmel manzaralara şahit olduğumuz, balıklar tarafından tokatlandığımız eğlenceli bir gezi oldu. Ve artık tamamen bir gruptuk :) 





















Magnetic Island

Burası da yine favorilerimden biri oldu. En başından beri hayalim olan koalayı kucakladım sonunda!! Bunun dışında yoğun bir şekilde yağan yağmur yüzünden zorlansak da araba kiralayıp çok eğlendik yine! Ve yolda kangurunun bir ufak boyu olarak tanımlanabilecek Wallaby'lerle tanıştık!

























Cairns

Burası malesef son durağım oldu. Avustralya'ya doyamadığımı da en çok burada fark ettim. İlk defa farm work yapmadığım için üzüldüm. Her ne kadar herkes gidiyor olsa da kimseye hoşçakal demek istemedim.. 

Yine de mükemmel bir son günler ve özellikle son gün geçirdik. Son gecemiz arkadaşımız Sophie'nin de doğum günüydü. Annesinin İngiltere'den transfer ettiği doğum günü parasıyla bütün gece yiyip içtik, Car 3 olarak karaoke yaptık, yarışmayı kazanıp 150 aud aldık, deli gibi içmeye devam edip ertesi sabah da son zamanlarda yapamadığımız kadar iyi bir kahvaltı yaptık. Her şeye mükemmel bir şekilde hoşçakal dedik. 

Ve bir de tekrar Fitzroy Island'a gittik. Burayı tavsiye etmekten asla vazgeçmeyeceğim..































Küçük bir ekleme: toplamda 4000 aud kadar harcadım.

Şimdilik Avustralya bu kadar. Buradan Asya'ya geçeceğiz. Ama bu güzel ülkeye bir gün geri dönebilmeyi diliyorum..